16 Апреля 2024 - Время в Анкаре - 18:01

SÜRGÜNDE GEÇEN ÖMÜR 75+1


Rüstem Mürseloğlu

Sevgili okuyucum

Bir Kasım ayının 14’ünü daha geride bırakıyoruz. Ahıskalı Türklerin sürgüne gönderildiği 14-15 Kasım (1944) tarihleri halkımız için unutulmaz bir gün olarak kıyamete kadar tarihin karanlık sayfalarında yerini almış olacaktır. Gönül ister ki, sürgünde hayatını kaybedenlerin ruhunu şad etmek için birde “zafer günü” gibi kaydedeceğimiz Ahıska’ya dönüş günümüz belli olsun. Olsun ki, üzerimizden “sürgün” damgası kalkmış bulunsun.

İkinci dünya savaşının yaşandığı son yıllarda Ahıska’da eli silah tutan kırk binden fazla yiğit Türk evladının savaşta olmasını fırsat bilerek bölgede yaşlı, kadın, çocuk demeden hayvan taşıyan vagonlara doldurarak Kafkaslardan Orta Asya ülkesine sürgün etmek, Stalin ve Beriya gibi gözü dönmüş cellatların eserlerinden sadece biri olarak nitelendirmemiz yerinde olacaktır. Bir ayı aşkın süren bu tiren yolculuğunda on yeddi binden fazla Ahıskalı, soğuktan, açlıktan ve hastalıktan telef oldu. Binlerce insanımız vardıkları Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’da o dönemin koşullarında hayata tutunamadılar. Gürcistan’ın Ahıska, Adıgön, Ahılkelek, Aspinza, Bogdanovka ilçelerinden sürgün edilen halkımızın evlerine, Ermeniler ve Gürcüler yerleştirildi. Türkiye sınırının yanı başında Posof ilçemize 15 km mesafede gerçekleşen bu sürgünle ilgili dönemin Türk yetkililerinden ne yazık ki, bir tek açıklama gelmemiştir. Gerçi savaşta Almanlara esir düşen Azerbaycan askerlerini öldürüleceklerini bildiği halde Ruslara teslim eden dönemin Türk yetkilileri hakta bir beklenti içinde olmak biz Ahıskalı Türkler için fazla iyimserlik olur. Dönemin koşulları deyip, bağrımıza taş basmaktan başka elden bir şey gelmez.

Gelelim günümüze. Beklediğimiz Türkiye bugün Azerbaycan’da kardeş olmanın gereğini fazlasıyla yapıyor. 28 yıllık Karabağ’ın Ermeni işgalini 44 günde gerek sahada, gerek masada çözüme kavuşturan güç ve beraberlik azmini görmek bizi gururlandırıyor. Aslında Ermenilerle ilgili ayrı bir parantez açmamız gerekir. Ermeniler, Kitabi Dede Korkut’tan tarihi Türk yurdu olarak da bilinen ve bugün Gürcistan devleti sınırları içinde bulunan söz konusu Ahıska bölgesinin Ermenilere ait olduğunu da iddia etmektedirler. Sürgünden sonra Ahıskalıların evlerine ve mal varlığına konan bu Ermeniler, aynı Karabağ’da olduğu gibi burada da hak iddia etmekteler. Hatta Gürcü yetkililerinden bölgenin kendilerine tahsis edilmesini talep ettiklerine dair basından haberlere de tanıklık etmiş oluyoruz. Nasıl ki, Ahıska’da mal varlığımızı gasp ettiler, Karabağ’da da Azerbaycanlı kardeşlerimizin evlerini, mallarını talan ettiler. Hatta dün haberlerde Kelbecer bölgesini (antlaşma gereği) boşaltan Ermenilerin evleri yakarak terk ettiklerinin de izlemiş olduk. Temennimiz 21.yüzyılda artık Türklerin hak ve hukuklarının, iade-i itibarının yerine gelmesidir.

Dünyanın dokuz ülkesinde; Rusya, Kazakistan, Azerbaycan, Türkiye, Kırgızistan, Özbekistan, ABD, Ukrayna ve Gürcistan’da dağınık halde yaşayan (toplamda yarım milyonu bulan) Ahıskalıların artık üzerinden sürgün damgası kalkmalıdır. Gürcistan devleti, ata yurtlarına dönmek isteyen Ahıskalılar için kolaylık sağlamalıdır. Konuyla ilgili 2007 yılında Gürcistan Parlamentosunun çıkarmış olduğu kanunun işlevselliğine olanak sağlanmalıdır. Kısacası işi zorlaştırmak değil, kolaylaştırmak için yeniden ve Ahıskalı Türk değerlerinin korunması göz önünde bulundurularak halkımıza tarihi topraklarında yaşam hakkı tanınmalıdır. Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünde Türkiye nasıl rol aldıysa Gürcistan’ın toprak bütünlüğü hususunda da etkin bir görev üstlenmesi gerektiğine inanıyorum. Abaza, Osetya gibi sorunların çözüme kavuşması Ahıskalılar meselesinin halline de tesirini gösterecektir. Hiç kuşkusuz biz Ahıskalılar, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tanımakla beraber kendi kültürümüz, dilimiz, ananemizle Gürcistan’a zenginlik kazandırmış olacağız. Ermenistan’dan farklı olarak Gürcistan çeşitli halkların bir arada dostça, kardeşçe yaşadığı ülkedir. Sovyetlerin Türklere reva gördüğü  “sürgün” damgasını çağdaş Gürcistan devleti kaldıramaya muktedirdir. Yalnız bu hususta özeleştiri yapmak gerekirse Ahıskalıların (örgütleşme yönündeki) faaliyetleri meselenin çözümünde yetersiz kalmaktadır. Sivil Toplum Kuruluşları arasındaki dağınıklık adeta sorunlar yumağına dönüşmüştür. Şüphesiz dünyanın dokuz ülkesinde yaşayan halkın birlikteliğini sağlamak kolay değildir. Lakin yazımın başlığında sürgünde 75+1 yazmamın bir anlamı var. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen sene külliyede Sürgünün 75.yılı münasebetiyle ağırladığı Ahıskalılara çok önemli bir mesaj verdi. Okuduğu şiirde çok ama çok önemli ayrıntılar vardı. Halkımız Ahıska meselesinde umutla ve inançla yeni bir döneme girmiş oldu. Bu fırsatı doğru değerlendirmemiz gerekir. Birlik ve beraberliğin sağlanması elzemdir, kaçınılmazdır. Aksi takdirde Türkiye’nin bizlere tanıdığı fırsatları geri tepmiş olur bu da yazılarımızda sürgünde 75+2.3.4.5… olarak devam eder. Sürgünde hayatını kaybedenlerin ruhunu şad etmemizin yolu, ciddi ve doğru birlikteliğimizden geçer. Bu ya sağlanacak ya sağlanacaktır.

 

Bir daha sürgünde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet diliyorum. Vatana dönüş yolunda mücadele etmiş önderlerimizden başta Enver Odabaşov olmak kaydıyla tüm dava arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyorum. Onlardan bayrakları devralan ve bu mücadeleyi devam ettiren STK yöneticilerimize de kolaylıklar diliyorum.

 

САМОЕ ЧИТАЕМОЕ

НОВОСТНАЯ ЛЕНТА